Çocuklarımız.. Öğretmenlerimiz.. Ve geleceğimiz..

Çocuklarımız.. Öğretmenlerimiz.. Ve geleceğimiz..

Dünyanın tek “Çocuk Bayramı”nda..

Yeni bir eğitim programının uygulandığı dönemde..

Hala “ezberci eğitim” taraftarlarının bulunduğu bir ülkede..

Eğitim konusunda küçücük bir uyarıda bulunacağım..

Çünkü, hepinizi yakından ilgilendiriyor..

KAZANILAN 1 LİRANIN DEĞERİ

Abraham Lincoln, oğlunun öğretmenine aşağıdaki mektubu yazmış..

Dikkatlice ve ilgiyle okuyun..

“Zaman alacak biliyorum..

Fakat eğer öğretebilirsen..

Kazanılan bir liranın, bulunan beş liradan daha değerli olduğunu öğret..

Kaybetmeyi öğrenmesini öğret ona ve hem de kazanmaktan neşe duymayı..

Kıskançlıktan uzaklara yönelt onu..

Eğer yapabilirsen, sessiz kahkahaların gizemini öğret ona..

Bırak erken öğrensin, zorbaların görünüşte galip olduklarını..

Eğer yapabilirsen, ona kitapların sırlarını öğret..

Fakat ona sessiz zamanlar da tanı..

Gökyüzündeki kuşların, güneşin altındaki arıların ve yemyeşil yamaçtaki çiçeklerin ebedi gizemini düşünebileceği..

Hata yapmanın, hile yapmaktan çok daha onurlu olduğunu öğret ona..

Herkes yanlış olduğunu söylediğinde dahi..

Ona kendi fikirlerine inanmasını öğret..

Tüm insanları dinlemesini öğret ona..

Fakat tüm söylediklerini gerçeğin eleğinden geçirmesini ve sadece iyi olanları almasını da öğret..

Eğer yapabilirsen, üzüldüğünde bile nasıl gülümseyeceğini öğret ona..

Gözyaşlarında hiçbir utanç olmadığını öğret..

Ona kuvvetini ve beynini en yüksek fiyatı verene satmasını, fakat hiçbir zaman kalbi ve ruhuna fiyat etiketi koymamasını öğret..

Uğultulu bir insan kalabalığına kulaklarını tıkamasını öğret ona..

Ve eğer kendisinin haklı olduğuna inanıyorsa..

Dimdik dikilip savaşmasını öğret..”

ÖĞRETMEN Mİ, EĞİTİMCİ Mİ?

Bir dünyaya hükmeden bir Başkan’ın eğitimciye yaptığı ricaya bakın..

Bir de bizim okullarımızda kol gezen “şiddet” ve “uyuşturucu” furyasını çaresizlik içinde izleyen veya “sopayla terbiye etmeye çalışan” öğretmenlerimize bakın..

Hep söylüyorum..

Bizde “öğretmen” çok..

Ama ne yazık ki, “eğitimci” parmakla sayılacak kadar az..

Araştırmaya göre..

Öğretmenlerin dayak atmasına okulların yüzde 39'unda rastlanıyormuş..

“Dayak”la eğitim olur mu?

Olursa, işte böyle olur..

Tabloya bakın:

Okulların yüzde 50’sinde öğrenciler arasında bıçaklı kavga meydana geliyor..

Okul içinde kız öğrencileri rahatsız etme oranı yüzde 56.44, okul dışında ise yüzde 69.19..

Öğrencilerin yüzde 90.69’u birbirine küfrediyor..

Yüzde 88.18'i kavga ediyor..

Yüzde 88’i sigara kullanıyor ya da bulunduruyor..

Bunlara bir de “uyuşturucu” ve “seks”i eklerseniz..

Öğrencilerimize “nasıl bir eğitim” verildiği kendiliğinden ortaya çıkıyor..

“KISIR DÖNGÜ”YE BUYRUN

Yanlış anlaşılmasın..

Amacım..

Öğretmenlerimizi kötülemek ya da aşağılamak değil..

Türkiye’nin “milli eğitim sistemi”nin kökten değişmesi gerektiğini ortaya koymak..

Biz daha öğretmenlerimize bile “eğitim” veremiyorken..

Onlardan “eğitimci” olmalarını nasıl bekleriz?

“Ezberci ve elemeci” eğitim sisteminin öğrencilerinden, “akılcı-mantıklı-kendini-bilen-araştırmacı” olmalarını beklemek biraz haksızlık olmaz mı?

Kaldı ki..

Geleceğin öğretmenleri de bu gençlerin arasından çıkacak..

Alın size bir “kısır döngü”..

ÖĞRETİLMESİ GEREKEN ŞEY

“Cumhurbaşkanlığı Sistemi”nin yöneticilerine şimdiden sesleniyorum..

Abraham Lincoln’ün, çocuğunun öğretmenine yazdığı yukarıdaki mektup, planlanması ve uygulanması gereken bir “eğitim sistemi”nin ana fikridir..

Ve çocuklarımızı..

Bu ana fikre uygun bir eğitim sistemi ile yetiştirmez isek..

“Damarlarımızdaki asil kan”ın da hiçbir faydası olacağını sanmıyorum..

Zaman alacak biliyorum..

Çocuklarımıza öncelikle..

“Kazanılan bir liranın, bulunan beş liradan daha değerli olduğunu” öğretmek zorundayız..

Bunu öğretemiyorsak..

Sistemlerin hiçbiri işe yaramayacaktır..