Halef selef paradoksu

Halef selef paradoksu

Antalyaspor son yılların en ilginç takımı olma yolunda çarpık senaryolarla gündemden düşmüyor. Konu futbol mu, tabii ki değil. Bir kulübün sportif faaliyetler dışında olağanüstü durumlarla gündeme gelmesi hiçbir zaman kabul edilemez. Gerçekte takımın durumu konuşulması gerekirken, saha dışı olaylar ve gösterişli tanıtım faaliyetleri, maalesef futbolun çok daha ötesine geçiyor. Günümüzde futbolu endüstriyelleşmeye iten sebeplerden biri de saha dışında yaşanan iletişim kazaları örnek olabiliyor. Üstelik saha dışında yaşanan saçmalıklar silsilesinde birkaç kişi dışında hiç kimse takımın oyunu hakkında kafa yormuyor.

Kimsenin kimseye tahammülü kalmadığı gibi, kısa sürede birçok değeri de tüketmekle meşgulüz. Bir yandan Antalyaspor’u dünya kulübü yapmak için canla başla çalışırken, diğer yandan halef ile selef çekişmesi yüzünden saha dışında yaşanan bir takım olumsuzluklar öncelikli gündem haline dönüştü. Bu kadar akil insanın bulunduğu camiada nasıl bir anda bu kadar yüksek perdeden tartışma yaşanıyor anlamak mümkün değil. Ben taraftar olarak saha dışında halef ile selef arasında yaşanan paradoksu şaşkınlıkla izliyorum. İki başkan arasında yaşanan olaylara, ister istemez taraftar da dahil olunca ipin ucu epey kaçıyor. İnanın yaşanan problemlerde kim haklı kim haksız bu konuda araftayım. Bilinmezin peşinde saha dışı konuları kör kuyuda tartışmanın kimseye faydası yok. Özellikle bugünlerde bazı saçmalıkların Antalyaspor’da gündem olması tamamen kurumsal iletişim ile bir olgu. Ciddi manada kurumsal iletişimin güçlü bir şekilde işletilmesinin kulübün geleceği adına önemli buluyorum. Bilen bilmeyen her kafadan yerli yersiz ses çıkmasının önüne geçmek adına tek bir bilgi kaynağının kamuoyunu aydınlatması ziyadesiyle tatmin edecektir. Halef ve selefin kulüp üzerinden alacak verecek tartışmasının yeri Twitter değil, genel kuruldur. Aile içindeki huzursuzluklar nefret dolu üslupla kamuoyuna taşınmaz. Her şeyin bir adabı ve usulü vardır. Süreç iyi ya da kötü bu şekilde yürütülmelidir.

Yaşanan olaylardan takımın ve oyuncuların dolaylı veya direkt etkilendiğini kesinlikle düşünmek istemiyorum. Çünkü son olarak büyük beklentiler içinde kaybedilen Akhisar maçı oyuncuların takım olma yolundaki bireysel becerilerinden bir hayli uzaktı. Hakan Özmert’in gösterdiği mücadelenin çeyreğini diğer oyuncularda göremiyoruz. Maicon ve Sissokho takımda, maçın en zayıf halkasını oluşturdu. Defansta her zaman eleştiri okları fırlatılan Celutska bile iki kritik pozisyonu önlemesine rağmen iki golde yine defansın çok büyük hataları göze çarptı. Kısaca, bazı oyuncuların kayıtsız hareketleri rakibe maçı altın tepside sundu. Hücumda beklerin ve kanat oyuncularının önemini kaybedilen Akhisar maçıyla bir kez daha teyit edildi. Oyunun orta sahada tıkanması nedeniyle, çoğunlukla Doukara’nın topu rakip alana geçirmek için orta sahaya kadar gelmesi hücumda ne kadar çaresiz kalındığının kanıtıydı. Böylesine kısır döngüde rakibin savunmadaki basit hatalar nedeniyle attığı iki gol ders niteliğindeydi.

Başka Antalyaspor yok. Herkes sadece takıma odaklanmalıdır. Büyükler bir yolunu bulur ve arada yaşanan sıkıntılara çare bulunur. Ancak, Antalyaspor’un güçlü hedeflere ulaşması için daha doğru kurumsal iletişim tarzı benimsemesi gerekiyor. Takımda işler iyi giderken, saha dışı olayların önemi ikinci planda olmalıdır.

Sporla kalın.