İki güzel yazı

İki güzel yazı

Sosyal medyada iki paylaşım dikkatimi çekti. Okudum. Her iki yazı da beni oldukça etkiledi. Biri çevremiz, doğamız ve geleceğimizle, diğeri ise kent bilinciyle ilgiliydi. Sizin de beğeneceğinizi düşündüğüm her iki yazıya köşemde yer verdim. Umarım yanılmam.

 

Çekirdekleri çöp torbasına koymayın

Yeryüzünün aldığı yağmur oranı 10 yıllık aralıklarda artar. Bu sene dünyanın periyodik olarak en çok yağmur alan yıllarından biri olacak, bu nedenle yediğiniz kayısı, şeftali, kiraz, vişne, karpuz, kavun, erik vb. meyvelerin çekirdeklerini lütfen çöpe atmayın, hele çöp poşetlerine asla hapsetmeyin.

Mümkünse herhangi bir yerde toprağın 10 cm altına gömün. Üzerine de bir bardak su dökün. Gömme imkanınız yoksa bir poşette bu çekirdekleri biriktirip yanınıza alın (ya da arabanıza koyun) arsa, tarla, toprak yol kenarı, yamaç gibi toprağı gördüğünüz alanlara bu çekirdeklerinizi savurun. Korkmayın bu çevre kirliliği değildir aksine çevre için yeni hayattır.

Doğa hemen o yeni çekirdekleri kucaklar ve besler…

Yapacağınız en kötü hareket çekirdekleri poşetlere hapsetmektir!

Bunu yapmayın ve yaptırmayın.

Yapılan çalışmalarda doğaya başıboş atılan ya da dikilen bu çekirdeklerin en az yarısının yeşerip ağaç veya bitki olduğu kanıtlanmış.

En büyük israflardan birisi meyve çekirdeklerinin çöpe atılması, ülkemiz adına küçümsenemeyecek büyük bir servet...

Daha yeşil bir ülke için, daha temiz hava için, toprak kaymasını önlemek ve yeni nesillerimize yeşil bir dünya bırakmak için hep birlikte elimizden geldiğince meyve çekirdeği gömelim, savuralım, fırlatalım…

Bu uygulama TEMA tarafından başlatıldı ve bilinçli toplum olarak bizlerin desteklerini bekliyor. Doğaya yardım etmek, gelecekte etrafımızı saracak beton ve gökdelenlerden alamayacağımız oksijeni karşılamak için bile bu çekirdeklerden çıkacak ağaçlara ihtiyacımız olacaktır.

Poşete koymadığınız her çekirdek için şimdiden teşekkürler...

 

+++++++++++++++++++++

 

Çünkü biz Antalyasporuz

Çocukluk yıllarında kazanan tarafı tutmakla başlar her şey. Bakarsınız bütün maçlarda ya Beşiktaş kazanır ya Fenerbahçe ya da Galatasaray. Ulan dersiniz yenilen takım tutulur mu hiç? Mahallede tefe koyarlar, dalga geçerler! Sonra bir aile büyüğü çıkar, “Sen falanca takımı tutacaksın. Yoksa kulaklarından tavana asarım” der.

İşte böyle başlar İstanbul takımları sevdası...

Oysa memleketinin takımı gün be gün kötüye gitmektedir. Ligden düşer, gol üstüne gol yer, maç kaybeder. Senin desteğine ihtiyacı vardır. Memleketinin takımını destekleyenler tribünden avaz avaz ortalar yaparken, yense de yenilse de beraberken, sensiz bir kişi eksiktirler...

O yaşlarda memleket bilinci olmadığından başlar büyük takım sevdası...

Sonra büyürsün. İçin içine sığmaz, o takımı memleketinden daha çok sevmediğini anlarsın. Mahallede tefe de koysalar, kulaklarından tavana da assalar bundan sonra memleketin için varsındır.

Kol kola maçlara gidersin, ağlarsın yenilince ama başın öne eğilmez! Küfür etmezsin mesela gol kaçırınca, daha da çok bağırırsın “gol, gol, gol” diye. Ligden düşersin ama sevdandan geçmezsin, sen o renklere aşıksın çünkü, lige değil.

Çünkü biz Antalyasporuz.