Karar verin.. Nasıl bir Antalya istiyorsunuz?

Karar verin.. Nasıl bir Antalya istiyorsunuz?

Bugün Antalya’nın “makam işgal edenleriyle ilgili genel bir değerlendirme yapacağım..

Yazacaklarımı okuyun, düşünün ve biraz da tartışın istiyorum..

KENDİNİ BİLEN KAÇ KİŞİ VAR?

Bu dünyada, bu kıtada, bu ülkede, bu kentte yaşayanlar..

Önce “kendini” bilecek..

Ve herkes “kendi işini” yapacak..

Bunu yapmak kolay değil, biliyorum..

Kendini bilmek için..

İnsanın her şeyden önce “özgüven”e sahip olması gerek..

Özgüven’e sahip olabilmek için de “bilgi birikimi”ne ihtiyacı var..

Bilgi birikimi için de okumaya, dinlemeye, öğrenmeye..

Ama hepsinin ötesinde “eleştiri”ye tahammüllü olması gerek..

Özellikle o kişi bir makamı ya da bir köşeyi işgal ediyorsa..

Oturduğu koltuğun gerektirdiği özelliklere sahip olması gerek..

Hani, “bir insanın gerçek yüzünü görmek istiyorsan, ona bir makam ver” denir ya..

İşte o misal..

Bunu hazmetmesi gerek..

Dünyada, Türkiye’de ve Antalya’da..

“Yerini hazmedemeyen” bir sürü kişi var..

Özellikle Antalya’da, “önce kendini, sonra işini bilen” kaç kişi sayabilirsiniz bana?

EGO VE KOMPLEKS ESİRLERİ

Doğal varlıkları ve büyüleyici güzellikleriyle bir ürün..

Peki bu ürünün satılması için “imajı” ve “markası” ne olmalı?

İşte sorun bu..

Bu kente ve yöreye yılda 10 milyondan fazla turist akıyor..

Demek ki, alıcısı var..

Ama, yeterli mi?

Cevap “evet” olsaydı, burada “Antalya’nın makam işgal edenlerini” tartışma gereğini duymazdım..

Demek ki bir eksiklik, aksaklık var..

Antalya, önce işte bu sorunu çözmeli..

Örneğin;

Bir belediye başkanı seçiyoruz..

Bakıyorsunuz, “kentsel dönüşüm projeleri” ile Antalya’nın çehresini değiştiriyor..

İyi de..

Ona yardımcı olması, onun bu hızına ayak uydurması gerekenler nerede?

Yapılan güzel işleri takdir ederek “daha iyi ve daha çok hizmet” için motive edecek olanla ne yapıyor?

Hemen söyleyeyim; siyasi ve “duygusal” rant peşindeler..

Üstelik,” egolarının ve komplekslerinin pençesinde” kıvranıyorlar adeta..

NUMARASIZ GÖZLÜK GİBİ

Biliyor musunuz..

İnsanlar ikiye ayrılır:

BİR.. Değeri yüksek insanlar..

İKİ.. Değeri düşük insanlar..

Değeri yüksek insanlar..

Çalışırlar, üretirler, kendilerine-çevrelerine-ülkelerine ve bütün insanlığa katkıda bulunurlar..

Değeri yüksek insanlar..

Bilgi, liyakat, erdem, etik, kalite, adalet gibi “en yüksek iyi”leri ararlar..

Bu değerleri benimserler, bu değerlerin yaygınlaşması ve kurumsallaşması için çaba gösterirler..

Değeri düşük insanlar ise..

Kem gözlüdürler..

Tembellik, aylaklık, rehavet ve uyuşukluk içinde olmakla kalmazlar..

“Çekemezlik” gibi adi bir hastalık içinde kıvranıp dururlar..

Çalışan ve üreten insanları engellemeye çalışırlar..

“Bu yazıda kimi hedef aldığımı” soracaksınız..

Buna Şair Eşref’in sözleriyle cevap vereyim:

“Bu yazdıklarım, bütün değeri düşük insanlara uygulansın, numarasız gözlük gibi kullanılsın diye isim belirtmiyorum..”

Ve inanın..

Onlar kendilerini çok iyi biliyorlar..

ÖNCE BİR KARAR VERİN

Antalya’da..

Bu “makam işgal eden değeri düşük insan” sorunu çözülmeden, bir “marka” yaratılacağından hep kuşku duyacağım..

Burada da herkese görev düşüyor..

Ama önce karar verin:

Nasıl bir Antalya istiyorsunuz?